Wikiversity

Philip Johnson
Philip Johnson 95 yaşında, bir modeli incelerken
Genel bilgiler
Doğum8 Temmuz 1906(1906-07-08)
Cleveland, Ohio
Ölüm25 Ocak 2005 (98 yaşında)
New Canaan, Connecticut
AlanıMimar
Etkin yıllar1928 - 2005
Ünlü yapıtlarıCam Ev
Ödüller
Pritzker Mimarlık Ödülü

Philip Cortelyou Johnson (d. 8 Temmuz 1906, Cleveland, Ohio - ö. 25 Ocak 2005, New Canaan, Connecticut), dünyaca ünlü Amerikalı bir mimardır. Son derece kalın ve yuvarlak gözlükleri ile Amerikan mimarlık camiasındaki en tanınmış kişilerin başında gelmektedir.[1]

Mimarlık eğitimi Harvard Üniversitesi’nde yapan Philip Johnson, 1930 yılında New York'ta yer alan MoMa’da (Modern Sanat Müzesi) Mimarlık ve Tasarım Bölümü’nü kurmuştur. 1978 yılında Amerikan Mimarlar Enstitüsü tarafından altın madalya ödülü verilmiştir. Mimarlık dünyasının en prestijli ödülü sayılan Pritzker Mimarlık Ödülü de ilk kez kendisine 1975 yılında verilmiştir. 25 Ocak 2005 yılında vefat eden Philip Johnson’un hayat arkadaşı David Whitney de birkaç ay sonra, 12 Haziran 2005’te öldü.[2]

Hayatının ilk dönemleri

Puerta de Europa, Madrid

Philip Johnson Ohio eyaletinin Cleveland şehrinde doğdu. Jansen (veya Johson) ailesinden gelen ünlü mimarın ailesi New Amsterdam bölgesinden uzun zamandır etkili bir aile idi. Jansen ailesinden Huguenot Jacques Cortelyou, New Amsterdam bölgesindeki ilk şehir planlaması olan Peter Stuyvesant şehrini gerçekleştirmişti.

New York eyaletinde yer alan Tarrytown’daki Hackley Okulu’nda okuyan Philip Johnson, eğitimine Harvard Üniversitesi’nde devam etti. Burada başta Sokrates öncesi felsefeciler olmak üzere tarih ve felsefe alanlarında eğitim almaya başladı. Ancak Avrupa’ya yaptığı birkaç seyahati yüzünde eğitimine ara verdi. Bu seyahatler Philip Johnson’un kariyerinde dönüm noktası oldu. Avrupa’da ziyaret ettiğu Chartres ve Partenon gibi antik mimari yapılar mimarlık kariyerini seçmesinde oldukça etkili oldu.

1928 yılında Barcelona’daki Expo için Almanya’ya ait pavyonu tasarlayan Ludwig Mies van der Rohe ile tanışan Philip Johnson, ömrünün sonuna kadar arkadaş kaldı. Almanya’yı arkadaşları Alfred H. Barr, Jr ve Henry-Russell Hitchcock ile turlayan Philip Johnson burada güncel mimarlık örneklerini inceleme fırsatı elde etti. Bu üçlü grup keşfettikleri tüm yenilikleri ve bilgileri 1932 yılında MoMa’da “Uluslararası Stil: 1922’den beri Mimarlık” adlı sergisinde sergilediler. Bu sergi oldukça ilgi çekmesi ve modern mimarlığı Amerikan kamuoyuna sunması bağlamlarında oldukça önemlidir. Bu sergideki en olumsuz olay Frank Lloyd Wright’in eserlerinin daha ön plana çıkarılmadığı iddiasıyla sergiden çekilmesiydi. Mimarlık eleştirmenlerinden Peter Blake’in de belirttiği gibi “bu serginin 20.yüzyılda Amerikan mimarlığına etkisi yadsınamaz.” Serginin hemen arkasından Philip Johnson ve Henry-Russell Hitchcock’un sergi ile ilgili bastığı kitapta modern stilin üç ana prensibinden bahsedilir:

1-Mimari hacime kütleden daha önem verilmesi
2-Simetrinin reddedilmesi
3-Uygulamali dekorasyonun reddedilmesi

Philip Johnson, MoMa’da çalışırken modern mimarlığı savunmaya devam etti. 1935 yılında Le Corbusier’in ABD’ye göçmen olarak gelmesi için uğraş verdi. Sonradan da Mies van der Rohe ve Marcel Breuer’i ülkesine getirtmeyi başardı.

1930’lu yıllarda Nazizm’e sempati duyan ve anti-semitik görüşlerini saklamayan Philip Johnson hayatının sonraki yıllarında bu dönem için şu yorumu yapar: “Yaptığım bu inanılmaz aptallıklar için söyleyecek bir şey bulamıyorum. Nasıl özür dilemeliyim bilemiyorum.”

Büyük Buhran sırasında MoMa’dan ayrılan Philip Johnson, gazetecilik ve popülist politikalar ile ilgili çalışmalar yaptı. Gazetecilik kariyeri sırasında 1939’da Polonya’nın işgalini ve Nazi Almanyası’nı takip etti ve haberlerini yayınladı. Daha sonra ABD’ye dönen Philip Johnson Amerikan Ordusu’na yazıldı. Birkaç yıl orduda görev yaptıktan sonra Harvard Üniversitesi’ne geri dönerek mimarlık eğitimi almaya başladı.

Cam Ev (Glass House)

Cam Ev Modeli, MoMa

Philip Johnson’in ilk dönemlerde camı mimari malzeme olarak kullanmasına en önemli örnek 1949 yılında Connecticut eyaletinin New Canaan bölgesinde kendi müstakil evi olarak inşa edilmiş Cam Ev’dir. Yakındaki bir gölete bakan bu yapının cepheleri cam ve kömür rengine boyanmış çelikten oluşmaktadır. İç mekânlar alçak katlı ceviz dolaplar ile birbirinden ayrılmıştır. Tuğlanın kullanıldığı tek mekân banyodur. Cam Evinin hemen karşısında tuğlalardan oluşan bir cepheye sahip bir misafir evi yer almaktadır. Cam Evi günümüzde Ulusal Tarihi Koruma Komisyonu tarafından koruma altına alınmıştır ve kamuoyunun ziyaretine açıktır.

Seagram Binası

Cam Evi’nden sonra birkaç farklı ev projesine de imza atan Philip Johnson 1956 yılında Mies van der Rohe ve Marcel Breuer’in tasarladığı 39 katlı Seagram Binası’nın tasarımı aşamalarında yer aldı.

Cam ve çelikten oluşan Seagram Binası, Philip Johnson’un mimari kariyerinde dönüm noktası oldu. Bu noktaya kadar küçük boyutlu yapılar sergileyen mimar, bu dönemden sonra Lincoln Center ve New York Eyalet Tiyatrosu gibi projeleri tasarladı. Bu döneme kadar öncülüğünü yaptığı Uluslararası Stil’den sıkılıp yeni arayışlara girişmesi de bu döneme rastgelir.

Sonraki dönemlerdeki tasarımları

AT&T Binası, New York

Her ne kadar ilk inşa edildiklerinde şaşırtıcı ve kışkırtıcı gelen cam ve çelikten oluşan modern mimarlık eserleri 1960’lı yıllara gelindiğinde dünyanın dört bir tarafında yaygınlaşmıştı. Bu sebepten dolayı Philip Johnson kariyerinin ilerleyen dönemlerinde Uluslararası Stil’in önemli unsurlarından olan metalik görüntü fikrini reddetmeye başladı ve de daha etkileyici ve camın geri plana çekildiği tasarımlar gerçekleştirmeye başladı. Bu tasarım değişikliğine en güzel örnekleri Pittsburgh’daki PPG Yapısı ve Kaliforniya’daki Kristal Katedral’dır.[3]

Kristal Katedral, Garden Grove, Kaliforniya

Philip Johnson’un mimari kariyeri II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan sanatı’nda etkili olan iki hareket arasında dengeli bir pozisyonda yer almıştır: Daha ciddi bir hareket olan Minimalizm ile daha popüler olan Pop Art (Pop Sanat). Philip Johnson Mark Rothko ve Andy Warhol gibi sanatçıların MoMa’da sergiler açabilmesi için önayak olmuştur.

Lincoln Center, New York

1967 ile 1991 yılları arasında John Burgee ile çalışan Philip Johnson’ın bu dönemi en üretken olduğu zamandır. Minneapolis’deki ünlü IDS Kulesi ile 1980 yılında Kaliforniya’da inşa edilen Kristal Katedral oldukça ilgi toplamışlardır.

New York’ta yer alan ve şimdilerde Sony Binası denilen AT&T Binası 1984 yılında tamamlandığında hem olumlu hem olumsuz tepkiler almıştır. Bazıları bu gökdeleni Postmodernizm’in mimarlıktaki ilk uygulamalarından birisi olduğunu belirttiler.

Philip Johnson’a ait mimari çizimler, proje kayıtları ve diğer yayınlar Columbia Üniversitesi, Gety Müzesi ve MoMa’da arşivlenmiştir.

Önde gelen tasarımları

Kaynakça

Dipnotlar