Type a search term to find related articles by LIMS subject matter experts gathered from the most trusted and dynamic collaboration tools in the laboratory informatics industry.
Makale serilerinden |
Basit şekliyle taksir (Lat. negligentia)[1] bir kişinin kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermediğinin farkında olmadan sergilediği davranışın, kanunda öngörülen sonuca yol açmasıdır.[2]
Arapça kökenli bir kelime olan taksir, sözlük anlamı itibarıyla bir işi eksik yapma, kusur etme manasına gelir.[3] Taksir kavramı, kişilerin davranışlarında makul özeni gösterme ve davranışlarının diğer kişilere veya mallara karşı neden olabileceği öngörülebilir zararları dikkate alma yükümlülüğü ile ilgilidir.[4] İrade hukuken önem arz etmeyen bir neticeye yöneliktir. Taksirin unsurları arasında taksirle işlenebilen bir suç olması, fiilin isteyerek yapılması, neticenin iradi olmaması, fiille netice arasında nedensellik bağının bulunması ve neticenin öngörülebilir olması yer alır. Taksirli suçların cezalandırılması ile bireylerin toplumsal yaşamda daha dikkatli davranmaları amaçlanır.[5]
Roma hukukunda "culpa" terimi dar anlamda, bir kimsenin kasıtlı olmasa da yeterince dikkatli davranmaması veya tedbirsizliği sonucu zararın doğması durumlarını ifade etmekteydi.[6] Bu tür fiiller özellikle "Lex Aquilia" gibi yasa metinlerinde tanımlanmış ve üzerinde tartışılmıştır.[7]
Modern ceza hukukunda bir kişinin davranışlarının, kişiden kişiye önemli ölçüde değişebilen kişisel niteliklerine ve koşullarına göre değerlendirilmesini içermesi sebebiyle suçun subjektif unsurunun bir parçası kabul edilen taksir;[8][9] ülkelerin hukuki düzenlemelerindeki farklılıklara karşın genel olarak benzer tanımlamalara sahip olmuştur. Modern Fransız ve İngiliz ceza kanunları taksir konusunda farklı bakış açılarına sahip olsalar da ikisi de bir fiilin cezalandırılabilmesi için kural olarak kişinin mens rea, yani suç işleme kastıyla hareket etmiş olmasını şart koşmuşlardır.[10][11] 19 Ekim 1930'da kabul edilen İtalyan Ceza Kanunu [it] da Fransız ve İngiliz ceza kanunlarına benzer bir şekilde 42. maddesinde kimsenin kanunda suç olarak öngörülen bir fiili, kural olarak kasten işlemedikçe cezalandırılamayacağını belirtmiş ancak kastı aşan suçlar veya 43. maddesinin üçüncü fıkrası "failin öngörmesine rağmen istemediği ve ihmal, dikkatsizlik veya tecrübesizlik nedeniyle ya da kanunlara, yönetmeliklere, emirlere veya disiplin kurallarına uymama nedeniyle" meydana geldiğini belirttiği taksirli suçları hariç tutmuştur.[12] Aynı şekilde Türk Ceza Kanunu'nun taksirle ilgili maddesinin gerekçesi de taksirle işlenen belirli fiillerin cezai sorumluluğunu istisnai olarak tanımlamış[13] ve bu fiilleri kanunda öngörülen hallerle sınırlı tutmuştur. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı kanunun 23. maddesi, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçların [en] faile isnat edilebilmesi için temel suçun kasten işlenmiş olmasını ve ağır veya diğer sonuçlar bakımından ise bilinçli ya da bilinçsiz fark etmeksizin en azından taksirle hareket edilmiş olmasını şart koşarak[14] bir önceki ceza kanununda düzenlenen kastı aşan suçları da kapsamına almıştır.[15]
Bir kişinin taksirli bir fiilden dolayı cezalandırılabilmesi için işlediği fiilde taksirli suçun unsurlarının oluşmuş olması gerekir.[16] Kara Avrupası hukuk sistemini benimsemiş hukuk düzenlerinde taksirli bir suçun cezalandırılabilmesi için belirli şartlar bulunmaktadır:
Failin dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal etmesi şartı taksirin haksızlık unsurunu teşkil etmektedir. Trafik kuralları gibi toplumsal hayatın düzen içinde ve güvenli bir şekilde sürdürülmesiyle ilgili olarak kanunla veya diğer pozitif düzenlemelerle getirilen kurallar[a] kişilere dikkat ve özen görevi yüklenen kurallardır. Herkesten istenen ortalama talepler daha ziyade hukuk normlarında belirtilmektedir. Örneğin araçlarıyla trafiğe katılanlar için karayolları trafik mevzuatı, işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından iş hukuku mevzuatı, tıbbi müdahaleler için tıp mevzuatı çeşitli yükümlülükler öngörmektedir. Şayet bu tür hukuk normlarında tanımlanmış ortalama talepler bulunmuyorsa, bu durumda genel meslek ve yaşam tecrübesine bakılmalıdır.
Taksirin özen yükümlülüğü, bakım standardı[b] ve illiyet bağı olmak üzere üç unsurunun bulunduğu, ortak hukuk sistemlerinden Hint Haksız Fiil Hukuku'nda[18] mesleğin icrasına dair dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek işlenen taksirli suçtan bahsedilebilmesi için vasıflı bir profesyonelin varlığını gerektiren vasıflı bir görevin söz konusu olması gerekir.[19] Böyle bir profesyonelin taksirle sorumlu tutulabilmesi için becerisini makul bir yeterlilikle kullanması beklenir.[19]
1852 tarihli eski Avusturya Ceza Kanunu'nun 335. ve 431. maddelerinde de meslekî taksir için cezai sorumluluğa işaret edilmekteydi. Failin makamı, mesleği, zanaatı veya içinde bulunduğu özel şartlar sebebiyle icra ve ihmalinin insan hayatı ve vücut bütünlüğü için tehlikeye ya da tehlikenin büyümesine sebebiyet verebileceğini kavrayabilmesi durumunda ceza hukuku yönünden sorumlu olacağı açık bir şekilde belirtilmekteydi.[20]
Faili taksirli bir fiilden sorumlu tutulabilmesi için zararın sadece özensizlikten kaynaklandığının değil, fiil ile özensizlik arasında hukuken objektif bir sebep-sonuç ilişkisinin bulunduğunun da ispatlanması gerekir.[21] Kişinin kendisinden beklenen özen yükümlülüğüne aykırı davranışının neticesinin öngörülebilirliği, suçun manevi unsurunun bir parçasıdır. Bu bağlamda failin davranışını gerçekleştirmeden önce neticeyi öngörmesi ya da öngörebilecek durumda olması, kast ve taksir arasındaki ayrımın belirlenmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Psikolojik teoriye göre, irade özgürlüğüne sahip olan fail, hukuka aykırı davranışı bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiğinde kast söz konusu olurken, davranışın sonucunu öngörebilecek durumda olmasına rağmen gerekli özeni göstermeyerek neticenin meydana gelmesine sebep olduğunda taksir söz konusu olmaktadır.[22] Öldürme amacı olmadan birinin kasten bıçaklanarak yaralandığı durumda bıçağın kişinin vücuduna girmesi, ölümle sonuçlanabilecek özgü bir tehlike yaratır.[23] Kasten yaralama fiilinin ağır neticesi olan ölüm öngörülebilir bir durum olarak kabul edilir ve bu fiilin ölümle sonuçlanabileceğinin öngörülmemesi ancak istisnai hallerde mümkün olabileceğinden[23] kasten yaralama ile yargılanan fail, ayrıca taksirli olarak öldürme suçundan da cezai olarak sorumlu tutulur.