Type a search term to find related articles by LIMS subject matter experts gathered from the most trusted and dynamic collaboration tools in the laboratory informatics industry.
Makale serilerinden |
Selefîlik veya Selefizm (Salafizm ve Selefiyecilik olarak da bilinir. Arapça: السلفية Selefiyye), temelleri çoğunlukla İbn-i Teymiye ve öğrencisi İbn Kayyim el-Cevziyye tarafından atılan bir İslâm inanç hareketidir. Günümüz Selefileri çoğunlukla, Vehhabîlik fikir akımının kurucusu Muhammed bin Abdülvehhâb'ın yazılarını ve görüşlerini rehber olarak kabul eder.
Selef, "önde olan" anlamına gelir ve geleneksel olarak İslâm Peygamberi, sahabeler ve onları görerek tâbî olanlardan (tâbiîn ve tebeut tâbiîn) oluşan gruba verilen isimdir. Bunların dinde hata üzerinde ittifak etmeyeceklerine inanılır ve kurtuluşun onların anlayış ve icraatlarını hiçbir yorum, ilave veya eksiltme yapmaksızın uygulamanın kurtuluşa götüreceği inancı hareketin temel ilkelerinden biridir.
İslâm tarihindeki en eski hareketlerden biri olan Selefî gelenek; Ehl-i Sünnet-i hassa, Ehl-i Hadîs, Ashabu'l Hadîs gibi isimlerle de anılmıştır. Selefîler, diğer Sünnî mezhepler tarafından etkilenmelerine rağmen kendilerini bir mezhebe bağlı saymazlar. Bununla birlikte Hanbelî uygulamalarını pratik sebeplerle tercih ederler.
Vehhâbî ve Selefîler, diğer itikad ve mezheplerin Müslümanlarını bid'at, küfr ve şirk ile itham etmektedirler (tekfircilik). Selefî hareket, günümüzde diğer İslâmî gruplar tarafından da terör olarak nitelendirilen yoğun ve silahlı cihat eylemleriyle adını duyurmuştur.
Selefiler, Muhammed'in "Benim ümmetimin en hayırlı nesli, benim neslim, onları takip edenler ve onları takip edenlerdir" şeklindeki hadisi üzerinde durmaktadırlar.[1] Selefiler, bu hadisi Müslümanlara ilk üç neslin örneğini takip etmeleri çağrısı olarak görürler. Bu üç nesil, genel olarak "as-salaf as-salih" olarak bilinir.[2] Selef, "Sâlih Öncüler" olarak da bilinen bir kavramdır ve Muhammed'in kendisini de içerdiğine inanılır.[3] Bu nesiller, "Sahabeler", "Tabiun" (Takipçiler) ve "Tabiunun Tabiin" (Takipçilerin Takipçileri) olarak bilinir.[4] Tarihsel olarak, "Selefi" terimi, klasik dönemde erken hareketin teolojik okulunu ifade etmek için isim ve sıfat olarak kullanılmıştır.[5]
Müslümanlar arasında mezheplerin kurulmuş olduğu 8. ve 9. asırların öncesinde yaşayan sahabe, tâbiîn ve tebeut tabiin gibi Müslümanlar "Selef-i Sâlihîn" kabul edilir ve doğru yolda olduklarına inanılırdı.
Selefçiliğin hadisçilerin temsil ettiği bir ekol olması, katı nakilci tavrı, dini anlayış ve problem çözümünde kıyas ve re'y gibi aklî metodlara itibar etmemesi ile farklılaşır. Hanbeliliğin de kurucusu olan İmam Ahmed bin Hanbel ile ilk devresini yaşayan Selefilik, Harranlı İbn-i Teymiyye ile ikinci aşamasını geçirdi.
Günümüzde de devam eden üçüncü kuşağın öncüsü, 18. yüzyılın başında doğmuş olan Muhammed bin Abdülvahhab'dır. Selefîlik, günümüzde çoğu kez Hanbelî ekolünden Muhammed bin Abdülvahhab'ın öğretilerini benimseyen ve İslâm coğrafyasında karşıtları tarafından yaygın şekilde Vahhâbîlik olarak tanımlanan inanç sistemine mensup kişileri tanımlamak için kullanılmaktadır.[6] Bugün Selefîler'in en yoğun olduğu bölge Suudi Arabistan'dır.
İslâm’da Allah kızar-öfkelenir, "öç alma" yoluna gider, yatışır, düşünür, acır, bağışlar; "Efendi (Rabb) ve Melik'tir, evi ve "tahtı" vardır. Kıyamet'te "sekiz taşıyıcı" ile gelir. Cebbar, "sevecen "(Vedûd), öfkeli (Celîl), intikam alan, sabırlı olan gibi isimler taşır.
Geleneksel olarak bu ve benzeri ayetler tefsirciler tarafından müteşâbihat olarak nitelendirilirler. Ortodoks İslâm, Allah'ın "eli" gibi ifadeleri paranteze alarak "kudreti" olarak te'vil ederken Selefîlikte bu ve benzer ifadeler zâhirî boyutta ele alınır ve aklî bir yorum getirilmez. Selefîler, "Allah'ın bir eli olduğu âyette belirtilmiştir, buna göre Allah'ın bir eli vardır; fakat bu elin keyfiyetini bilemeyiz, bunu Allâh'a havâle ederiz" şeklinde ifadelerle konuyu kapatırlar.
Selefîlik, itikadî konularda akla yer vermez, sadece nakil (Kur'an-sünnet) ile hareket eder ve Kur'an'daki müteşâbih âyetleri olduğu gibi kabul ederek bu âyetlerde kastedilen anlamı insanların bilemeyeceğini, konunun anlamını Allah'a havâle ettiklerini belirtir.
Kur'an ve hadislerde gökyüzünde Arş'ta oturan, iki eli (Sâd 75), yüzü (Bakara 115; Rahmân 27), "gözleri" (Hûd 37, Mü'mimûn 27, Tûr 48, Tâhâ 39), karnı, bacağı gibi insanî sıfatlarla tanımlanan yaratıcı inancının teşbih-tenzih tartışmaları üzerinden kelamcılar tarafından sorgulandığı, bu kapsamda farklı görüş ve mezheplerin ortaya çıktığı görülür.
Selefîliğin teorisyeni kabul edilen İbni Teymiyye, "Allah arş kadardır, ne ondan büyük, ne de ondan küçüktür" ifadelerini kullanmıştır.[7]
Selefîlik, bu tartışmalardan kendisini uzak tutmayı, amel ve cihat anlayışını önceleyen katı bir tutumu temsil etmektedir.
Selefîliğin yedi temel ilkesi bulunur. Bunlar takdis, tasdik, acz, sükût, imsak, kef ve mârifet ehline teslim olmaktır.
İbnü'l Cevzî'nin kendi devrinde Âsârînin bâzı takipçilerine yönelttiği eleştiriler ışığı altında Selefîyye muattıla ile "temsîl" (mücessime ve müşebbihe itikatları) arasında bir konuma yerleştirilir.[9] Selefîlik, akıl ve nakil konusunda mutlak nakle inanır ve aklı sahih nakle tâbî görür. İman esaslarıyla ilgili konularda Kur'an ve sünnetteki açıklamalarla yetinip bunları olduğu gibi kabul eder. Bu kabule müteşâbihler de dâhildir; tevil etmemenin yanı sıra Mücessimenin yaptığı tecsîm (antropomorfizm) yaklaşımında da bulunmazlar.[10]
Büyük Selefî âlim ve muhaddislerin iman konusundaki görüşü genel olarak şöyledir:[15]
Selefîliğe göre amel, imanın bir parçası olduğu için ameli (namaz, oruç, zekat v.s.) terkeden mürted olarak değerlendirilir ve kişiler cezaen öldürüldüğünde diğer mezheplerden farklı olarak cenaze namazları kılınmaz, Müslüman mezarlığına gömülemez ve malları müsadere edilir.
Taqlid'i (taklid'i) reddetme yaklaşımı nedeniyle Salafiyye ekolü, Eşari ve Maturidi ekollerinin bazı ulemaları tarafından sapkın olarak kabul edilmektedir. Bu ulema, kendilerini Sünni İslam'ın otoritesi olarak görmekte ve Fıkıh (İslam hukuku) konusunda dört mezhebe taqlid'in (taklid'in) vacip (zorunlu) olduğuna inanmaktadır.[21][22] Bazı Sünni alimler, Selafi'lere, 'Akide'de görünmeyen bazı taksim ve tesbih formlarına düştükleri suçlamasında bulunur. Bu alimler, bu durumun ortodoks Sünni doktrinlerden sapma olduğunu düşünürken, bu sapmanın onları İslam'ın kapsamından çıkarmadığını açıklarlar.[23][24][25][26][27]
Kahire'deki El-Ezher Üniversitesi'nin bazı alimleri, Selefi hareketinin çeşitli görüşlerini çürütmek amacıyla dini görüşlerin yer aldığı bir eser olan "El-Radd"ı (Cevap) kaleme aldılar.[28] Al-Radd, birçok selefi sapkınlığını belirleyerek eleştirir:[29]
Anas Abu Shady, Hukuk Profesörü ve al-Radd'ın yazarlarından biri olarak, "Onlar [selefi gruplar], herkesin her şeyi olmak istiyorlar. Sadece açık olanla (al-zahir) ilgilenmiyorlar, çoğu hukukları Muhalla'ya [Ẓāhirī alimi İbn Hazm'ın eseri] dayanmasına rağmen, aynı zamanda sadece kendilerinin gizli olanı (al-batin) anladığına inanıyorlar!" şeklinde belirtmektedir.[30]
Selefiliğin Sünni eleştirmenleri, Selefileri, Ahmed bin Hanbel'in ve diğer dört Sünni hukuk okulunun kurucusu olan diğer isimlerin gerçek öğretilerini değiştirmekle suçlamaktadır.[31] Suriyeli Eşari alim Muhammed Said Ramazan El-Buti, Selefiliği çürütmek için bir dizi eser kaleme almıştır. Bunlar arasında en önemlileri "El-La Madhhabiyya" (Mezhepleri Terk etmek) isimli eseridir. Bu eser, İslam Şeriatı'na tehdit oluşturan en tehlikeli Bid‘ah'ın (yenilik) olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca "El-Salafiyya, bir düşünce ekolü değil, mübarek bir dönemdi" (Şam: Dar al-Fikr, 1990) adlı eseri de bulunmaktadır. Bu eser, 20. yüzyılda Salafizm'e yönelik en yaygın çürütme çalışmalarından biridir.[32]
Çağdaşcılar arasında UCLA Hukuk Fakültesi'nden Khaled Abou El Fadl ve Sufi alimlerden Cambridge Üniversitesi'nden Timothy Winter ve G.F. Haddad gibi isimler tarafından İngilizce dilinde Salafizme yönelik birçok akademik eleştiri yapılmıştır. El Fadl'e göre, El-Kaide gibi aşırılıkçı gruplar, "Vahhabi ve Selefi inançların hoşgörüsüz Puritanizminden teolojik temellerini almaktadır". Ayrıca, Vahhabilik ve Selefilik akımlarının marjinal unsurlarında ortaya çıkan aşırı hoşgörüsüzlük ve hatta terörizmi destekleme, Müslüman tarihi geleneğinden sapma olarak değerlendirilmektedir. El-Fadl ayrıca, Selefi metodolojinin 1960'larda "boğucu savunmacılığa" kaydığını, İslam'ı modernlikle uyumlu hale getirme "endişesiyle" işaretlenmiş olduğunu öne sürmektedir. Bu savunmacı çabalar, İslami gelenekleri Batılılaşma saldırısından savunmayı amaçlamaktaydı; aynı zamanda İslam'ın üstünlüğünü ve modernlikle uyumluluğunu korumaya çalışmaktaydı. Ancak El Fadl'e göre, bu tür çabalar giderek politik fırsatçılık ve İslami geleneklerle eleştirel bir etkileşime isteksizlik tarafından lekelenmekteydi.[33][34]
Suudi hükûmeti, The Independent tarafından, Arap Yarımadası'ndaki erken İslam miras alanlarının yok edilmesindeki rolü nedeniyle eleştirilmiştir. Mekke ve Medine'deki son genişleme projeleri, "gökdelenler, alışveriş merkezleri ve lüks oteller" için yer açmak amacıyla tarihi öneme sahip İslam miras alanlarının yok edilmesiyle tartışmalara neden olmuştur. Suudi hükûmetinin eylemleri, Müslüman dünyasında tartışmalara yol açmış ve Selefiler, Sufiler, Şiiler gibi tüm mezheplere mensup İslami aktivistler Suudi hükûmetinin eylemlerini kınamışlardır.[35][36]
Amerikalı İslam alimi ve eski Salafi Abu Ammaar Yasir Qadhi, Salafi hareketin selefi karşıtı Müslümanlara karşı düşmanlık olarak algıladığı ve entelektüel bir yaklaşım eksikliği olduğunu eleştirmiştir. Kendisinin, Salaf nesillerini takip etmenin İslam inancının "temel bir parçası" olduğuna inanmasına rağmen, Salafizm'in metodolojik yaklaşımına katılmadığını belirtmiştir.[37][38][39][40]
Selefilik, Batı akademisinde bazı kesimlerde kelamcı, katı ve puritan bir İslam yaklaşımı ile ilişkilendirilmiştir. Bazı Batılı gözlemciler ve analistler, hareketi Selefi cihatçılıkla eşitleme eğilimindedir. Bu karışık ideoloji, İslam'ın meşru bir ifadesi olarak, Selefilere de dahil ettiği İslam'ın düşmanı olarak gördüğü kişilere karşı şiddetli saldırıları benimser.[41][42]
Alman hükûmet yetkilileri, Selefizmi terörle güçlü bir bağlantısı olduğu gerekçesiyle suçlamış, ancak daha sonra tüm Salafilerin terörist olmadığını açıklamışlardır. Alman hükûmet yetkililerinin Salafizmi eleştiren açıklamaları, Deutsche Welle tarafından Nisan 2012'de televizyonda yayınlanmıştır. Alman siyaset bilimci Thorsten Gerald Schneiders'e göre, Salafi hareketin İslami değerleri yeniden tesis etme ve İslam kültürünü savunma iddialarına rağmen, hareketin bazı üyeleri İslami geleneklerle uyuşmayan bir şekilde yorumlamakta ve şiir, edebiyat, şarkı söyleme, felsefe vb. gibi bazı Müslüman kültür unsurlarını şeytanın eseri olarak görmektedir. Fransız siyaset bilimci Olivier Roy'a göre, Batı'daki çoğu üçüncü nesil Müslüman göçmenler Salafizmi benimsemekte ve bazıları aile mirasından koparak diğer dönme Müslümanlarla evlenmekte, ebeveynlerinin seçtiği memleketinden gelmeyen bir gelinle evlenmektedir. Marc Sageman'a göre, Salafi hareketin bazı bölümleri, El-Kaide gibi dünya genelindeki bazı terör örgütleriyle bağlantılıdır.[43][44][45][46][47][48]
Ancak, diğer analistlere göre, Salafilerin doğası gereği siyasi olmaları söz konusu değildir. Salafiler, çevrelerine ve ait oldukları genel nüfusa bağlı olarak devletle çeşitli ilişkiler sergileyebilirler. Onlar, monolitik bir grup olarak şiddete eğilimli bir tutum sergilemezler. Siyasi katılım veya silahlı isyanlara dahil olan Salafiler, daha geniş bir siyasi projeler şemsiyesi altında bunu gerçekleştirirler. Roel Meijer'e göre, Batı'nın Salafizmi şiddetle ilişkilendirmesi, 2000'li yılların başında yapılan güvenlik çalışmaları prizmasından yazılardan ve kolonyal dönemde İslami dirilişçileri şiddetle eşitleyen popüler Oryantalist tasvirlerden kaynaklanmaktadır.[49][50]
<ref>
etiketi; auto1
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)They do not represent an Islamic tradition; on the contrary they break with the religion of their parents. When they convert or become born-again, they always adopt some sort of Salafism, which is a scriptualist version of Islam that discards traditional Muslim culture. They do not revert to traditions: for instance when they marry, it is with the sisters of their friends or with converts, and not with a bride from the country of origin chosen by their parents.