Type a search term to find related articles by LIMS subject matter experts gathered from the most trusted and dynamic collaboration tools in the laboratory informatics industry.
Korku kurgu, korku edebiyatı ve korku fantezi bir edebiyat türüdür ve okurlarına korku ve terör hissi vermeyi hedefler. Edebiyat tarihçisi J. A. Cuddon, korku hikâyelerini "farklı uzunluklarda bir kurgu... okurlarını şaşırtıyor ve hatta korkutuyor, ya da belki de onlara nefret ve tiksinme hislerini aşılıyor." sözleri ile tanımlar.[1] Korku kurgu, genellikle tedirgin edici ve korkutucu bir atmosfer yaratır ve yine genellikle doğaüstüdür ancak bu onun her zaman doğaüstü olacağı anlamına da gelmez. Bir korku kurgu çalışması genellikle toplumun genelinin korktuğu bir benzetme olarak da tanımlanabilir.
Korku türünün antik kökeni folklorda ve dînî geleneklerde yatar. Korku, genellikle ölüm, ölümden sonra yaşam, şer, demonik ve bir kişinin içine girmiş şeylere odaklanır.[2] Bunlar hikâyelerde cadılar, vampirler, kurt adamlar, canavarlar, mumyalar ve hayaletler olarak belirir.
18. yüzyıl Gotik korkusu, bu kaynaklara, Horace Walpole'un 1764 yılında yayımladığı The Castle of Otranto (Türkçe: Otranto Kalesi) adındaki eseri ile cevap verdi. Bu eser, o güne kadar yayımlanmış eserler arasında gerçekçilikten ziyade doğaüstü öğelere yer veren ilk eser oldu. Aslında, eserin basılan ilk sürümü, İtalya'da bulunan ve hayalî bir çevirmen tarafından yayımlanan bir Orta Çağ romanı olarak tanıtıldı. Önceleri modern olarak görülse de o dönemde yaşayan pek çok kişi, eseri anakronistik, irticai ya da özetle zevksiz buldu ancak buna rağmen eser kısa sürede büyük bir popülerlik kazandı. Gotik korku romanının bu ilk örneği, ardından gelen William Beckford'ın 1786 tarihli Vathek, 1794 tarihli The Mysteries of Udolpho, Ann Radcliffe'in 1796 tarihli The Italian ve Matthew Lewis'in 1797 tarihli The Monk romanlarına ilham kaynağı oldu. Bu dönemde yayımlanan korku kurgu eserlerinin büyük çoğunluğu kadın yazarlar tarafından yazıldı ve kadın okurlara pazarlandı. Eserler genellikle varlıklı bir kadın protagonistin kasvetli bir şatoda başına gelenleri konu edindi.[3]
Gotik geleneği, modern okurların korku edebiyatı olarak adlandırdıkları türe 19. yüzyılda giriş yaptı. Günümüz film ve sinema endüstrisindeki karakterlere ve çalışmalara ilham vermeye devam eden ilk eserler arasında Mary Shelley'nin 1818 tarihli Frankenstein isimli eseri, Edgar Allan Poe'nun çalışmaları, Sheridan Le Fanu'nun çalışmaları, Robert Louis Stevenson'ın 1886 yılında yazdığı Strange Cases of Dr Jekyl ve Mr. Hyde isimli eseri, Oscar Wilde'ın 1890 yılında yazdığı Dorian Gray'in Portresi isimli eseri ve Bram Stoker'ın 1897 tarihli Drakula isimli eseri yer alır. Tüm bu romanlar ve novellalar, günümüz sahne ve sinema eserlerinin ilham aldığı kalıcı birer simge konumundadırlar.[4]
20. yüzyılın başlarında ucuz süreli yayınların çoğalması, korku eserlerinin sayısında bir patlamaya yol açtı. Tod Robbins, All-Story Magazine isimli dergi gibi büyük çoğunluğun ilgisini çeken korku kurgu eserlerinde uzmandı. Onun kurguları genellikle delilik ve zalimlik gibi konulara değindi.[5][6] Daha sonra korku yazarlarına kendilerini tanıtma şansı veren bazı özel yayınlar piyasaya sürüldü. Bunların arasında Weird Tales (Türkçe: Garip Hikâyeler)[7] ve Unknown Worlds (Türkçe: Bilinmeyen Dünyalar) isimli yayınlar da yer alıyordu.[8]
20. yüzyılın başlarında etkileyici korku yazarları bu alanlarda ilerleme kaydettiler. Özellikle kendisine büyük saygı gösterilen korku yazarı H. P. Lovecraft ve onun ölümsüz eseri Cthulhu Mitosu, kozmik korku türüne öncülük ederken M. R. James, hayalet hikayesini yeniden yaratmış olmasıyla bilinir.
Sinemanın erken örnekleri, korku edebiyatından oldukça faydalandı ve korku sinemasının erken örnekleri, günümüze değin korunan korku kurgunun alt türlerinin oluşmasını sağladı. 1960'ların ver 1970'lerin işkenceci filmleri popülerlik kazanana kadar, EC Comics gibi firmaların yayımladığı Mahzenden Masallar gibi çizgi romanlar, beyaz perdenin o günlerde yayımlayamadığı vahşi görüntüleri görmek isteyen korku okurlarını tatmin etti.
Modern romanların birçoğu, modern zombi masallarının atası olarak H.P. Lovecraft'ın 1925 tarihli "Cool Air", 1926 tarihli "In The Vault" ve yine aynı yıl yazdığı "The Outsider" isimli romanlarını ilham almıştır. Richard Matheson'ın 1954 tarihli romanı Hepimiz Vampiriz (İngilizce: I Am Legend), George A. Romero'nın kıyamet sonrası zombi filmlerine de ilham kaynağı olmuştur.
Günümüzün en popüler korku yazarlarından birisi, Carrie, Medyum, O, Sadist ve diğer pek çok romanın yazarı Stephen King'dir.[9] 1970'lerden itibaren King'in hikâyeleri geniş kitlelerin ilgisini çekmeyi başardı ve King, 2003 yılında Birleşik Devletler Ulusal Kitap Vakfı tarafından ödüllendirildi.[10] Diğer popüler modern korku yazarları arasında Brian Lumley, James Herbert, Dean Koontz, Clive Barker,[11] Ramsey Campbell,[12] ve Peter Straub yer alır.
Modern zamanların çok satan romanları arasında korku kurgu türüne ait romanlar da mevcuttur. Bu romanlar arasında Carrie Vaughn'un Kitty Norville karakterinin yer aldığı kurt adam kurgu şehir fantazi romanları, Anne Rice'ın erotik gotik kurgu eserleri ve R.L. Stine'ın Goosebumps serisindeki eserleri yer almaktadır. Korku türüne ait öğeler, diğer türlerde de görülmeye devam etti. The Terror gibi alışılagelmiş tarihî korkunun alternatif tarih romanları, mağaza raflarında Pride and Prejudice and Zombies ya da tarihi fantezi ve korku çizgi romanı Hellblazer ve Mike Mignola'nın Hellboy gibi eserlerinin yanında yer alır. Korku, aynı zamanda Mark Z. Danielewski'nin A.B.D. Ulusal Kitap Ödülleri finalisti House of Leaves isimli eseri gibi daha karmaşık modern çalışmaların merkezinde yer alan bir türdür.
Korku türünü tanımlayan özelliklerden birisi de okuyucusuna duygusal, psikolojik ya da fiziksel olarak korkmasına yol açmasıdır. H.P. Lovecraft, korku türünü şu sözlerle tanımlar: "İnsanoğlunun en eski ve güçlü korkularından biri, bilinmeyen bir şeyden duyulan korkudur.".[13]
"Hoşnutsuzluk Öğeleri" isimli yazısında Elizabeth Barrette, modern dünyanın korku masallarına duyduğu ihtiyacı şu sözlerle dile getirir.
“ | Evrimsel atalarımızın verdiği "savaş ya da kaç" tepkisi, her insanın hayatında büyük bir rol oynadı. Atalarımız tepki vererek hayatta kalmayı başardı ya da verdikleri bu tepkiler üzerine hayatlarını kaybetti. Ardından birisi medeniyet oyununu icat etti ve bunun üzerine işler sakinleşmeye başladı. Bunun üzerine yaşanan gelişmeler, kırsal kesimleri yerleşim yerlerinden uzaklaştırdı. Medeniyetle birlikte savaş, suç ve diğer toplumsal vahşet olaylarının belirmesi ile birlikte insanlar birbirlerini avlamaya başladı ancak buna rağmen günlük yaşam büyük ölçüde sakinleşti. Bunun üzerine kendimizi rahatsız hissetmeye başladık. Hayatımızda "sınırda yaşamak" ve "avcı ile av arasındaki gerginlik" artık yoktu. Bunun üzerine birbirimize uzun ve karanlık gecelerde hikâyeler anlatmaya başladık. Ateşler söndüğünde, birbirimizi korkutmak için elimizden geleni yaptık. Adrenalin kendimizi iyi hissettiriyordu. Kalp atışlarımızın güçlenmesi ve nefes alıp verişimizin hızlanması sayesinde kendimizi sınırda hissetmeye başladık. Buna rağmen korkunun bilgilendirici yanlarını da takdirle karşıladık. Bazen bir hikâye bizi şaşırtmayı ya da ondan iğrenmemizi sağlamayı hedefler ancak korkunun en iyi örnekleri bizi bilerek sinirlendirmeyi ve bizi rahatsız etmeyi amaçlar. Bizi düşünmeye, normalde görmezden gelmeyi tercih ettiğimiz düşüncelerle bizi yüzleştirmeye ve pek çok önyargıları altüst etmeyi amaçlar. Korku, bize dünyanın her zaman göründüğü kadar güvenli bir yer olmadığını ve bu sebeple bize daima dikkatli olmamızı hatırlatır.[14] | „ |
Bazıları, edebiyatta karakterlerin ve okurların, normalde görmezden gelecekleri fikirlerle yüzleşmelerini, Hamlet'in Yorick'in kafatası ile birlikte derin düşüncelere dalmasının insanlığın ahlâki değerler üzerindeki etkileri ve bedenlerin eninde sonunda yüzleşecekleri dehşet verici son ile özdeşleştirebilir. Korku kurguda normalde görmezden gelinecek fikirlerle yüzleşilmesi, genellikle yazarla aynı çağda yaşayan insanların yüzleştiği problemlere mecazi bir yaklaşım olarak gösterilir.
Stephanie Demetrakopoulos, korku edebiyatına ait kanunların ortak ölçütlerinden birisini tanımlamıştır.[15] Tina Broussard, Drakula'nın açıklamalı bibliyografyasında Demetrakopoulos'un tezini şu şekilde yorumlamıştır:
“ | Bu bilimsel dergi makalesi, "Drakula"nın cinselliğini ele almaktadır. Makalede, ya namuslu bir kadının ya da agresif bir kadın vampirin bir yansıması olan agresif erkek ve kadın cinselliği ele alınır. Demetrakopoulos, Drakula'nın Viktorya dönemi toplumundaki temsîli grup seks alemleri, erkeklerin cinsel anlamda agresif kadınlara olan arzusu, anneliğin reddedilmesi gibi konuların bir yansıması olduğunu öne sürer ve kadınların, iki cinsiyet arasındaki sınırları zeka gibi genellikle eril özellikleri barındırarak aştığını belirtir.[16] | „ |
Günümüzde Drakula'nın vampir betimlemesinin, cinselliğin bastırılmış Viktorya çağı'ndaki bir yansıması olduğuna inanılmaktadır.[15] Ancak bu görüş, Drakula metaforunun pek çok farklı yorumlamasından sadece birisidir. Judith Halberstam, bunların pek çoğunu Canavarlığın Teknolojisi: Bram Stoker'ın Dracula'sı isimli çalışmasında ele alır:
“ | Pek çok millete ait kullanılmamış tozlu altınlar, paralar ve takılmamış mücevherler, Drakula'yı doğrudan aristokrasinin fazlalıklarına, ulusların korsanlıklarına ve bozulmuş sınıfların mirasına bağlar.[17] | „ |
Yukarıda gösterilen çalışmaların yanı sıra, korku kurgu için verilen burslar, neredeyse korku kurgu eserlerinin kendisi kadar eskidir. 1826 yılında gotik romancı Ann Radcliffe, korku kurgunun iki öğesi olan "terör" ve "korku" arasındaki farklılıkları ele aldığı bir çalışma yayımlar. Radcliffe'e göre terör, bir olay olmadan önce oluşan endişe hissi iken korku, bir olay gerçekleştikten sonra hissedilen tepki ve tiksinti hissidir.[18] Radcliffe, terörü, "ruhu genişleten ve onu hayatın bir adım ötesine taşıyan bir öğe" olarak tanımlarken, korkunun okurlarını neredeyse "dondurduğunu ve yok ettiğini" söyler.
Korku kurgu için verilen burslar pek çok farklı kaynaktan faydalanır. Devandra Varma'nın[19] ve S.L. Varnado[20] gotik romanın tarihi üzerine yaptığı çalışmalarda, esrarengiz kavramını genellikle dini bir deneyim olarak tanımlayan ilahiyatçı Rudolf Otto'ya atıfta bulunulur.
Başarılı korku kurgu örnekleri, pek çok farklı ödül ile ödüllendirilir. Korku Yazarları Derneği, korku kurgu alanında üstün başarı gösteren örneklere Drakula'nin yazarı Bram Stoker'ın anısına düzenlenen Bram Stoker Ödülleri kapsamında ödüllendirir.[21] Avustralyalı Korku Yazarları Derneği her yıl Avustralyalı Gölge Ödülleri'ni düzenler. Uluslararası Korku Cemiyeti Ödülü, 1995 ile 2008 yılları arasında korku ve karanlık fantezi çalışmalarını ödüllendirmiştir.[22][23] Aurealis Ödülü gibi diğer bazı ödüller de, korku edebiyatını, fantezi ve bilim altındaki kategoriler altında ödüllendirir.
Bazı kurgu yazarlarını, kendilerinin "korku" yazarı olarak tanımlanmasından pek memnun değillerdir zira bu tanımlamanın "soluk" olduğunu söylerler. Bu yazarlar, korku yerine karanlık fantezi ya da doğaüstü korku için kullanılan Gotik fantezi terimlerini,[24] ya da doğaüstü olmayan korku kurgu için "psikolojik gerilim" terimini kullanmayı tercih ederler.[25]
Stephen King, brand-name writer, master of the horror story and e-book pioneer, has received an unexpected literary honor: a National Book Award for lifetime achievement.