Knowledge Base Wiki

Search for LIMS content across all our Wiki Knowledge Bases.

Type a search term to find related articles by LIMS subject matter experts gathered from the most trusted and dynamic collaboration tools in the laboratory informatics industry.

Orléans'ın kurtuluşundaki rolü sonrasında Fransızların ulusal kahramanlarından biri haline gelen Jeanne d'Arc

Fransız milliyetçiliği (Fr. nationalisme en France) Fransızların varlığını, bütünlüğünü, ilerlemesini ve gelişmesini savunan politik düşünce sistemidir. Fransız milliyetçiliği genel olarak monarşinin hegemonyası altında sağlanan ve belirli bir süreç içinde varlık gösteren devlet, ülke ve dil birliğinin artık monarşi rejimi dışında tutulması ve bunun reddedilmesiyle başladı. Sonraki süreçte Fransız ihtilali ile farklı bir noktaya ulaşmış oldu. Fransız ihtilali dünya geneline milliyetçilik düşüncesini yayarak monarşileri zayıflattı ve birey olgusunu ön plana çıkardı. Son iki yüz yıl içerisinde ondan fazla yönetim biçimi değişimine uğrayan Fransa, millet, devlet ve sembollerine olan bağlılığına ise sadık kalabildi.

Gelişimi

Fransa 13. yüzyıldan itibaren çok uluslu Habsburgların aksine kendilerini Franceis olarak tanıtan ve nispeten homojen bir etnik yapıya sahipti. Başka bir ifadeyle de Fransa, Orta Çağın ortalarından itibaren Fransızlar için bir patria, yani anavatandı. 13. yüzyılın ortalarından sonra krallar kiliseye karşı üstün geldi ve krallar vatan savunması vergisi (ad defensionem patriae) almaya başladı. Vatan için ölmek (pro patria mori) ise şerefli ve onurlu bir şey olarak görülüyordu.[1] 1339 yılında hanedan savaşları olarak başlayan Yüz Yıl Savaşları sonraki süreçte ağırlıklı olarak İngilizler ve Fransızlar arasındaki bir mücadele halini aldı. Savaşlar sonrasında millî kimlik duygusu oluşmaya başlayarak önem kazanır hale geldi. Orléans'ın kurtuluşundaki rolü sonrasında Jeanne d'Arc gibi isimler Fransız milliyetçiliği için sembol hale geldi. Jeanne d'Arc Fransa'nın Meryem'i olarak görülmeye başlandı ve 1920 sonrasında azizler kategorisine dahil edildi. Ayrıca "Kutsal Fransız İmparatorluğuyla savaşan herkes, kral İsa'yla savaşmaktadır" sözü kendisine atfedildi.[2]

17. yüzyıldan sonra sahip olunan Fransız sınırları realize edilmeye başlandı. Güçlü durumda olan bir merkezi monarşi kuruldu. Fransa 16. yüzyılın din savaşlarına rağmen toprak bütünlüğünü korumayı başardı. XIV. Louis zamanında kraliyet, din ve kanuni düzen üniter bir yapıya dönüştü. Bu dönemlerden ihtilale kadar geçen sürede Fransızca saray, aristokratlar ve kuzeydeki daha büyük şehirlerin etkin dili haline geldi.[3] 1792'li yıllarda 27 milyon Fransız'dan sadece % 12 veya % 13'lük bir kısmı doğru bir şekilde Fransızca konuşabiliyordu. Farklı bölgelerde hiç kullanılmayan Fransızca sadece şehir merkezlerinde konuşulur hale geldi.[4] 18. yüzyılda millet ve birey kavramı muhalefetin en belirgin söylemi haline geldi.[5] Üniter ve merkezi şekildeki bürokrasi 19 ile 26 yaş arasındaki erkekler Fransa'da milletleştirildi. O dönemler için eşi ve benzeri olmayan bir eğitim sistemi ile sadece milletleştirmekle kalınmayıp aynı zamanda gelenekler, tarih yazımı, edebiyat, müzik, tiyatro ve mimarlık gibi alanlar devlet tarafından tasarlanıp biçimlendirildi. İhtilal sonrasındaki savaşlar ile Fransızlar birbirleriyle kaynaşıp karıştılar. Cumhuriyet, anayasa ve millet olguları üzerine yeminler ettirilen coşkulu bayramlar ile eski dini törenler yerine getirildi. millî bayram, millî marş, millî takvim, şiir, edebiyat, güzel sanatlar ve mimarinin millî çerçevede devreye sokulması ile Fransa modern bir devlet, orada yaşayanlar ise "millet" oldu. Sanayi Devrimi ile gelen sermaye artışı, akrabalık ve köylülük gibi sosyolojik kavramları bozan ülke içi göçler, yeni ulaşım ve iletişim yollarının da etkisi tüm bu sürece olumlu bir katkı sağladı. Bu süreç ve değişimin dışında 1795'ten itibaren resmî tören ve politik propagandalarda millî marş çalan ilk ülke de Fransa oldu.[6]

İhtilal sonrası

Fransız Devrimi, ne yaptığının farkında olan ve mevcut siyasi iktidara rağmen veya onsuz önce bir birey, ardından da bir millet olduğunu düşünen kişilerin zaferi oldu ve sadece Fransız milliyetçiliğinin değil aynı zamanda dünya genelinin de bir miladı oldu. İhtilalci Fransızlar kendilerini tek ve bölünmez (une et indivisible) olarak niteledi. 1791 Fransa Anayasasının II. Başlığının 1. maddesinde "Krallık tektir ve bölünmez" ibaresi yer alırken[7] İhtilalciler sonraki süreçte Jean-Jacques Rousseau'nun genel irade volonté générale düşüncesinden aldıkları ilhamla her türlü egemenlik kaynağının millete ait olduğunu ilan ettiler.[8] Fakat bu anlayış Fransız halkının tamamını kapsamadı çünkü temsilciler belirli bir düzeyde vergi vermekteydiler.[9] Yürürlüğe sokulmayan 1793 Fransız Anayasasının 25. maddesinde egemenliğin halka dayandığı yönünde ibareler yer aldı. Yönetim ve halk arasındaki sınır ve farklılıkları ortadan kaldıran ihtilal, millet ile iç ve dış düşmanlar arasında derin ayrılıklar yarattı. Jakoben iktidarı döneminde bu sebepten 500.000 insan öldü.[10] 1793-1794 arasındaki bu dönem "terör dönemi" olarak adlandırıldı. Sonraki yıllarda ise Jakobenizm kavramı ile tepeden inme devrim veya halka rağmen halk için şeklinde terimler üredi. İhtilal öncesi ve sonrasında sekiz ile on bin arasında değişen jakoben kulübü bulunmaktaydı ve merkezleri sadece Paris değildi. Bu da Jakobenlerin halkçı yönünü vurgulamak isteyenler için bir birer tez konusu oldu.[11]

Fransız milliyetçiliğinin geçirdiği evrim Robespierre'ye ait partinin üyesi olan Napolyon Bonapart ile devam etti. Napolyon milliyetçi düşüncelerini Fransa'nın geleneksel dini değerleriyle örtüştürerek kazanımlar elde etti. Yayılmacı siyaseti ile sınırları genişletti. 1815 Anlaşması cumhuriyetçi, muhafazakâr, laik ve monarşist kesim tarafından reddedildi. 1871 Savaşı yenilgisi sonrasında milliyetçilik düşüncesi Fransız toplumunda itibarlı bir düşünce sistemi haline geldi. Maurice Barrès entegral milliyetçilik teorisini ortaya attı. 1898'de halkı harekete geçirecek şeyin Fransız milliyetçiliği olduğunu dillendirmeye başladı. Fransız halkının aldığı eğitim ise milletleşme kavramına önemli bir katkı yaptı. Eğitim kurumlarındaki sınıflara kaybedilen toprakların fotoğrafları asılarak belirli yönde bir bilinç oluşturulmaya çalışıldı. Gençlerin askeri sisteme göre yetiştirildiği bir düzen getirildi.[12]

I. Dünya Savaşı sonrası

I. Dünya Savaşı öncesine kadar Fransa'da göze çarpan bir birlik durumu yoktu. Katolik gelenekleri, laisizm, Kilise'nin engellediği düşünceler, insan hakları ve kırsal kesim ile kent arasındaki farklılıklar hakimdi. Çoğu Fransız barbarlara karşı yapılan savaşta kutsal birlikte yer aldı ve eski düzende değişim yaşandı. Savaş sonrasında birçok yere şehit/kahraman abideleri yapılarak askeri seremoni ve gazi yürüyüşleri yapıldı. Vatan için ölmek çoğu Hristiyan kavram ve değerinden daha önemli bir unsur haline geldi. 1940 askeri yenilgisi Fransız milliyetçiliğini bir nevi kesintiye uğrattı. Katolik öğretisine geri dönmeyi değerlendirmeye, monarşiye olumlu bakmaya ve aileye önem verilmeye başlandı fakat Charles de Gaulle ile kalınan yerden devam edildi. Mitterrand, Gaulle'ye karşı muhalif bir tavır sergiledi. Fransa'nın sadece birinci sırada olduğu zaman Fransa olduğunu ve Fransa'nın büyük olmadan gerçek Fransa olamayacağını ifade eden söylemlerde bulundu.[13]

21. yüzyıl sonrası

19. yüzyıl Fransız siyasetinde büyük bir Fransızlaştırma (francisation) politikası izlendi. Bu politika bugün yaşayan Fransızların üçte biri oranına denk geldi. 2000 yılına gelindiğinde sosyalist İçişleri Bakanı Jean-Pierre Chevènement, içinde bulunduğu hükûmetin Korsika'ya ve diğer bazı bölgelere ayrıcalıklar vermek istemesi sonrasında Fransa'nın bütünlüğünü ve birliğini tehlikede gördüğünden dolayı istifa etti. İlerleyen yıllarda "Fransa'nın sadece kendisine karşı sorumluluğu vardır." ilkesi günümüz Fransız siyasetçilerince ağırlı olarak benimsendi.[14]

Kaynakça

Özel
  1. ^ Weissmann, Karlheinz: Nation, Edition Antois, Bad Vilbel 2001. s. 43.
  2. ^ Kantorowicz, Ernst Hartwig (1988). Götter in Uniform : Studien zur Entwicklung des abendländischen Königtums. Stuttgart: Klett-Cotta. s. 304. ISBN 978-3608912241. 
  3. ^ Weissmann, Nation, s. 51,53.
  4. ^ Brunot, Ferdinand, (Ed.) (1905). Histoire de la langue française et les patois. Paris. s. 226. 
  5. ^ Breuer, Stefan (1998). Der Staat. Hamburg. s. 181, 182, 194. 
  6. ^ van Creveld, Martin. Aufstieg und Untergang des Staates. s. 227, 228. ISBN 3932425138. 
  7. ^ Nalbant, Atilla (1997). Üniter Devlet Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. 65. ISBN 9786055373566. 
  8. ^ Gürcan, Ertuğrul Cenk. "1791 ve 1793 Fransız Anayasaları'na İlişkin Karşılaştırılmalı Bir Değerlendirme". Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 8 Ağustos 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Şubat 2017. 
  9. ^ Weissmann, Nation, s. 59.
  10. ^ Weissmann, Nation, s. 61.
  11. ^ Arslan, Bahar, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet (1908-1923), Tarihsel İdeolojik ve Olgusal Bir Karşılaştırma, Yayımlanmış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2016. 441432
  12. ^ Weissmann, Nation, s. 75,78.
  13. ^ Weissmann, Nation, s. 88.
  14. ^ Weissmann, Nation, s. 89,90.
Genel
  • Koçdemir, Kadir (2004), Milli Devlet ve Küreselleşme, İstanbul: Ötüken Neşriyat, ISBN 9754374902