Type a search term to find related articles by LIMS subject matter experts gathered from the most trusted and dynamic collaboration tools in the laboratory informatics industry.
Makale serilerinden |
Kurban (Arapça: قُرْبَان), İslami bir terim olarak Arapçadan Farsçaya, oradan da Türkçeye geçmiş bir sözcük olup her türlü adağa kurban dense de İslamda özellikle Kurban Bayramı'nda Allah adına kurban kesme ibadetini tanımlar.
Kurban kelimesinin Türkçeye Farsçadan, Farsçaya ise Arapça k-r-b (kökünden türemiş olup, sözlükte "yaklaşmak")[1] kelimesinden türetilerek geçtiği düşünülmekle birlikte Arapçada -an eki olmayışı sebebiyle, kurban sözcüğünün İbranice korban (קרבן) sözcüğü ile ilişkili olduğu düşünülebilir.[2]
İbranice korban sözcüğü de "yakınlaşmak" anlamına sahiptir. Farsçadaki anlamı ise yaklaşan demektir. Kurban kelimesinin Arapçası ذِبْح (zibh; boğazlama) veya hedy (hediye) dir. Dini terim olarak Allah’a yaklaşmak ve Allah rızasına ermek niyetiyle kesilen, kurban edilen, hayvan demektir. Kur'an'da da anlatılan İbrahim peygamber ve oğlu İsmail ile ilgili kıssadan yola çıkarak, kurban kavramına adanmışlık ve Allah'a teslimiyet anlamları da yüklenmiştir.
Değişik dünya dinlerinde ve toplumlarında farklı şekillerde icra edilen kurban veya sunu törenleri icra edilmiştir. İslam'da ise bu törenlerin Adem'in oğulları olan Habil ve Kabil veya İbrahim'le başladığına inanılır.
İbrahimi dinlerde kurban kavramı İslamdan farklı şekilde algılanır. Eski Ahit'te Habil ve Kabil ikisi de Âdem’in oğlu olup Tanrı’ya ikisi de kurban sunar; 1. “Âdem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kabil'i doğurdu. "RAB'bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi. 2. Daha sonra Kabil'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil çoban oldu, Kabil ise çiftçi. 3. Günler geçti. Bir gün Kabil toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi. 4. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti. 5. Kabil'le sunusunu ise reddetti. Kabil çok öfkelendi, suratını astı.”[3]
İbranice korban sözcüğü de "yakınlaşmak" anlamına sahiptir ve dinî bağlamda, şeklî uygulama açısından İslam'dakine benzer bir tür kurban etmeyi öngörür. Bugün Musevilerin büyük bir kısmı hayvan kurban etmeyi kesmişlerdir, bunun en büyük sebebi Tapınak'ın var olmayışıdır;[7] bununla birlikte hayvan kurban etmenin özellikle Tapınak mevcutken düzenli bir şekilde yapılan bir ibadet olduğu bilinmektedir.[2] Musevilerin en kutsal metni sayılan Tora'nın (Tevrat olarak da bilinir) Tekvin bölümünde İbrahim'in oğlu İsmail'i değil de İshak'ı kurban etmeye kalkışmasından bahsedilir.[8] Bununla birlikte Musevilikte kurbanların günahtan arınmayla bir ilişkisi vardır ki bu ilişki İslam'da genel kabul görmüş bir ilişki değildir. Ayrıca günahtan arınmak için kurban kesme Musevilerin bugün hayvan kurban etmemelerinin sebeplerinden biri olarak da öne sürülmüştür; tanınmış hahamlardan Abraham Isaac Kook Mesih Dönemi'nin vejetaryen bir dönem olacağını zira insanların günahları için hayvan kurban etmeye gerek duymayacak kadar ilerlemiş bir durumda olacağını, hayvan kurbanı içermeyen çeşitli kurbanların şükür amacıyla ifa edilebileceğini belirtmiştir.[7]
Hristiyanlıkta Havarisel Kiliseler (Katolik ve Ortodoks) her pazar günü Mesih İsa'nın kendini İnsan ve Tanrı doğasıyla mükemmel kurban olarak Peder Tanrı'ya sunmasının tekrarı olan Kutsal Ayin'i kutlarlar. Bu mükemmel günah sayesinde insanoğlunun günahları için mükemmel kurban sunulmuş olduğundan Hristiyanlar bir hayvan kurban edilmesi gerektiğine inanmazlar ve hatta hayvan kurbanını, Tanrı'nın kendi kurbanını yeterli olarak görmemekten sayılacağı için dine küfür olarak görürler. Son akşam yemeğinde İsa Mesih'in ekmeği kendi bedeni ve şarabı kendi kanı olarak tanımlaması üzerine[9] her Kutsal Ayin kutlamasında ekmeğin ve şarabın İsa Mesih'in bedenine, kanına, ruhuna ve Tanrılığına dönüştüğüne. Efkaristiya kutlaması Havarisel Kiliselerde en büyük ibadet olarak geçer. Mesih'in etini yiyip kanını içerek sonsuz yaşama kavuşacaklarına inanırlar.[10] Protestanlar ise komünyon sofrasının sadece sembolik olduğuna inanırlar. Mesih İsa'nın kurbanının sonsuz kurban olduğuna değil bir kere olup birmiş tek kurban olduğuna inanırlar.
Kurban sözcüğü Kur'an'da birkaç kez geçer: Maide Suresi 27. ayetinde Habil ile Kabil’in hikâyesinde iki kardeşin sunduğu kurbanlardan bahsedilirken kurban sözcüğü kullanılır.[11] Hikâyeye göre bu sunuda kardeşlerden biri hayvan kurban ederken diğeri topladığı veya yetiştirdiği sebze ve meyvelerden sunu yapmıştır ve buradan kurbanda boğazlama yapma anlamı çıkarılmaz. İslamda bugün anlaşılan kurban kavramının temelini İbrahim ile İsmail'e atfedilen, içinde boğazlama eylemiyle birlikte adanmışlık duygularını ifade eden kıssa oluşturur.
Fakat Allah'ın bu manevi adanmışlığı kabul edip, bunun bir sınama olduğunu onlara belirtmesi ve onlara bir kurbanlık hayvan göndermesiyle anlatı sonlanır:
Kur’andaki anlatımlarda hangi hayvanların kurban olarak sunulabileceği, bu hayvanların hangi şartları taşıması gerektiği, kurbanın sadece hayvanlardan olması gerektiği gibi konularda bir açıklık yoktur.
Hac suresinde kurban hac ile bağlantılı olarak anlatılır; "İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerekse uzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler. Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun. (Hac: 27-28) Beden (dipnot)leri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır…..(Hac: 36-37)
Sahabeden Enes kanalıyla Muhammed’in kurban olarak Mekke’de kendi eliyle yedi deveyi, Medine’de ise, boynuzlu ve alacalı iki koyunu kestiği rivayet edilmiştir.[12]
Kurban hanefi anlayışta vacip, diğer sünni mezheplerde ise sünnet olarak algılanır. Alevi anlayışı ise Kur'banı belirli zamanlarda yapılması gereken dini bir yükümlülük olarak değil bir "adak adama" şeklinde algılamış ve kansız kurban tavsiye edilmiştir.[13][14]
Prof. Dr. Zekeriya Beyaz İslam toplumlarında gelenekselleşmiş kurban anlayışından farklı olarak Kur’anda kurban kelimesinin kullanım şeklinden ve amacından yola çıkarak, kurbanın hayvan boğazlama şeklinde kısıtlanamıyacağını, kurban kesme eyleminin fıkıhçılar tarafınden isimleri belirtilen hayvanlarla sınırlandırılamıyacağını, ayrıca bu kapsamda Tanrıya yakınlaşma amacıyla fakirlere verilen bağışların da İslami kurban olarak yeterli olduğunu belirtir.[15]
Kurban kesimi zaman zaman hayvanseverlerin tepkileri ile karşılanmaktadır. Hayvanseverler kurbanların çocukların önünde değil, kapalı ortamlarda profesyonel kasaplar tarafından kesilmesi gerektiğini savunur, gereksiz yere o bölgede etrafta ihtiyaç yokken çok fazla hayvanın kesilmesini istemezler. Çok fazla hayvan kesilerek dinin satın alınamayacağını ya da cennete gidiş yolunun bu olmadığını savunurlar. Kurbanın sadece ihtiyaç sahipleri için kesilmesi gerektiği görüşündedirler.[kaynak belirtilmeli]
Sami Ezzib İbrahim ile ilgili kurban anlatısının Yahudi din adamlarının bir kurgusu olduğunu, bununla İbranilerin Tanrıya erkek çocuklarını kurban verme geleneğinin kaldırılarak yerine hayvan kurbanının getirilmesinin amaçlandığını, ancak erkek çocukların kurban verme anlayışından tamamen kurtulamadığını, bunun yerine onların erkeklik organlarını kaplayan derinin kesilmesinin gelenek haline getirildiğini ifade eder. Ve şöyle der: "90 yaşını aşan büyük babanız bir gün sizi dağa götürüp Tanrı'nın rüyasında emrettiğini söyleyerek kesmeye kalksa, sonra da vazgeçip bir koç kesse, bir başka gün kendisinin cinsel organını kesse ne düşünürdünüz?
Ayette geçen bedenler kelimesinin iri cüsseli develer veya büyükbaş hayvanları anlatmak için kullanıldığı düşünülmüş ve tercümeler bu eklemeler yapılarak yapılmıştır.