Type a search term to find related articles by LIMS subject matter experts gathered from the most trusted and dynamic collaboration tools in the laboratory informatics industry.
Kudüs Kuşatması | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Birinci Haçlı Seferi | |||||||||
| |||||||||
Taraflar | |||||||||
Fâtımîler | |||||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||||
Toulouse Kontu Raymond de Saint-Gilles Godfrey de Bouillon II. Robert Robert Curthose Tancred | İftikar el-Devle | ||||||||
Güçler | |||||||||
1,300 Şövalye ~ 12,000 Piyade | 400 Süvari ve askeri birlik | ||||||||
Kayıplar | |||||||||
? | ? |
Kudüs Kuşatması, 7 Haziran – 15 Temmuz 1099 tarihlerinde Fâtımî Devleti toprağı olan Kudüs'ün Toulouse Kontu Raymond de Saint-Gilles önderliğindeki Haçlılar tarafından kuşatılmasıdır ve ele geçirilmesidir. Savaşın ardından burada Kudüs Krallığı kurulmuştur.
Antakya'nın ele geçirilmesinin ardından, IV. Raymond önderliğinde Kudüs'e yönelen Haçlı Ordusu, bu yolculuk sırasında; Hisn-el-Akrad, Tartus ve Arsuf kale ve şehirlerini ele geçirmiş, 1 Haziran'da doğuya, yani Ramallah ve Kudüs'e doğru ilerlemeye başlamıştır. Bu sırada, Haçlılar'ın Kudüs'ü ele geçirmesini önlemek amacıyla, Kudüs'e limanı olan Yafa şehri kale duvarları Fatımîler tarafından yıkılmıştır. 1 gün sonra Haçlı Ordusu Ramallah Şehrine gelmiş ve burayı ele geçirip, Kudüs Kuşatması için teşkilatlanmıştır. 7 Haziran'da Haçlı Ordusu Kudüs'ün önüne gelmiş ve böylece kuşatma başlamıştır.[1]
7 Haziran 1099 tarihinde, IV. Raymond önderliğindeki Haçlı Ordusu Kudüs'e geldiler. Kuşatmanın ilk başlarında İsevî Haçlı Ordusu, önleriyle papazlarıyla kendilerini şehrin duvarlarına atıp, ağlayarak ilahi söylemişlerdir.[2] Daha sonra kuşatma resmen başladı. Kudüs'ün kuşatılması sırasında once Haçlı orduları şehrin surlarına birçok başarısız saldırılarda bulundular ve geri püskürtüldüler.
Şehrin etrafında tahta bulup kuşatma için mancınık ve kuleler yapma imkânı olmadığı anlaşıldı. Ama Filistin'e gelmiş olan Cenevizliler Yafa yakınlarında karaya oturttukları gemilerini parçalayarak tahtalarını Kudüs önlerine getirdiler ve iki tane büyük kuşatma kulesi yaptılar. Bunlar 14 Haziran gecesi şehrin duvarları önüne getirildi.
Gasta adlı birincil kaynağa göre, 15 Haziran günü bu kulelerden şehrin kuzeydoğu kapısı önünde bulunana Godefroi komuta etmekteydi; askerlerinden iki Flandralı şövalye ilk defa kuleden şehre girmeyi başardı. Bundan sonra Godefroi, kardeşi Boulogne'lu Eustace, Tancerd ve askerleri de şehre girdiler. Raymond komutasındaki ikinci kule bir hendek dolayısıyla ilerleyemedi.
Fakat şehre Haçlıların girdiği haberini öğrenen kapı savunma komutanı İftikar el-Devle fazla direniş yapamayacağını anlamıştı. Raymond bir haberci göndererek İftikar El-Devle teslim olursa kendisi ve ordusunun hiç ziyan görmeden serbest olarak Kudüs'ten ayrılmasına izin verileceğini bildirdi. İftikar el-Devle hemen Raymond'un tekliflerini kabul edip teslim olup şehir kapılarını Haçlılara açtı. Raymond bu sözünü tuttu ve İftikar El-Devle ve ordusu akşam Kudüs'ten ayrılarak Eskalon kalesine gittiler. Kudüs Haçlılar eline geçti.[3][4]
15 Temmuz 1099 günü Fatımîlerin teslim olması ve sonuç olarak Haçlı Ordusunun zafere ulaşmasının ardından, Haçlı Askerleri şehre girmişlerdir. O gün öğleden sonra, akşam üstü ve ertesi sabah Haçlı Askerleri Kudüs'teki tum Müslümanları ve Yahudileri öldürmeye başlayıp büyük bir soykırım gerçekleştirip Kudüs'te iki gün içinde şehirdeki 70 binden fazla kişiyi katletmiş ve şehrin merkezini Müslüman Arap ve Yahudilerden temizlemeye başlamışlardır.
Kudüslü Arap müslümanların çoğunluğu Mescid-i Aksa camisine, Haremi Şerif, Süleyman Tapınak Tepesine sığınmışlardı. Yahudiler ise Batı Duvarı (Ağlama Duvarı) kenarında bulunan kendi sinagoglarına çekilmişlerdi. Birincil Batı Avrupalı Haçlılar tarih yazanların ve zamanın tarihini yazan Arap kaynaklarının belgelendiğine göre Haremi Şerif, Süleyman Tapınak Tepesi üstünde kendi tapınaklarına sığınan Müslüman ve Yahudilerin tümü hiç istinasız öldürülmüşlerdir.[3]
O günleri yaşamış, ismi bilinmeyen bir yazarının "Gesta Francorum" adlı Latince tarih eserinde bu katliam şöyle tasvir edilir:
Bizim askerlerimiz Süleyman Tapınağına kadar onları katlederek, öldürerek takip ettiler; burada katliamla o kadar çok kişi öldürülmüştü ki ölenlerin akan kanı katliama devam eden askerlerimizin ayak bileklerine kadar yükselmişti.
Bir diğer birincil kaynak olan Foucher de Chartres tarihi şöyle yazar:
Bu tapınakta 10.000 kişi öldürüldü. Gerçekten orada olsaydınız ayaklarımızın ayak bileklerine kadar öldürülenlerin kanı ile kaplı olduğunu görürdünüz. Daha başka ne denilebilir? Buradaki hiç kimse hayatta bırakılmadı; ne kadınların ne çocukların hayatını bağışladılar.
Bir başka Haçlı yazari, Aguiles'li Raymund ("Historia Francorum qui ceperunt Iherusalem" adlı eserinde) "övünmeli" bir üslupla şunları anlatır:
Görülmeye değer harika sahneler gerçekleşti. Adamlarımızın bazıları - ki bunlar en merhametlileriydi - düşmanların kafalarını kesiyorlardı. Diğerleri onları oklarla vurup yere düşürdüler, bazıları ise onları canlı canlı ateşe atarak daha uzun sürede öldürüp işkence yaptılar. Şehrin sokakları, kesilmiş kafalar, eller ve ayaklarla doluydu. Öyle ki yolda bunlara takılıp düşmeden yürümek zor hale gelmişti. Ama bütün bunlar, Süleyman Tapınağı'nda yapılanların yanında hafif kalıyordu. Orada ne mi oldu? Eğer size gerçekleri söylersem, buna inanmakta zorlanabilirsiniz. En azından şunu söyleyeyim ki, Süleyman Tapınağı'nda akan kanların yüksekliği, adamlarımızın ayak bileklerinin boyunu aşıyordu.
Arap tarihçi Ali İbnü'l Esir (1160-1233) Al-Kamil fi'l Tarih (Mükemmel Tarih)" adlı eserinde
Kutsal şehrin nüfusu kılıçtan geçirildi ve Frenkler bir hafta süren bir Müslüman katliamına giriştiler. Mescid-i Aksa Camiinde yetmiş binden fazla kişiyi öldürdüler.
demektedir.
Birkaç birincil kaynak Yahudi Sinagog binasının içine sığınan Yahudilerle birlikte yakıldığı yazmaktadır. Sinagog içinde Yahudiler canlı canlı yanmakta ve yananların iniltileri etrafa yayılmakta iken Haçlı askerlerinin "İsam, Sana Tapıyoruz." adli ilahiyi iniltilerin üzerinde duyurmak için sinagog etrafında dönerek gayet yüksek sesle bağırarak söyleyip kendilerini eğlendikleri bildirilir. Şam tarihini işleyen İbnü'l Kalanisi (1073-1160) Zeyl Tarih Dimaşk adlı zamanının tarihinde olanı şöyle özetler:
Ahaliden çoğu öldürüldü. Sinagoglarına sığınan Yahudileri Franklar kafalarının üstünden yaktılar.
ve bu yangından Sinagog'da bulunan hiçbir Yahudinin sağ kalmadığını yazar.[3]
Bu felaketin önemini azaltmak hedefli bazı Avrupalı tarihçi yazarlar birkaç Müslümanın bu katliamdan kurtulduklarını yazmaktadırlar. Mesela, Haçlı komutanı Tancred'in Tapınak Dağı etrafının kendine verildiği için oraya sığınmış Müslümanlardan bazılarını öldürmekten kurtarmak istediğini; fakat diğer Haçlıların onu dinlemeyip katliama devam ettikleri bildirilir. "Gesta Francorum" tarih yazarının
Şehir inançsızlardan ele geçirilince, bizim askerlerimiz şehirde bulunan çok sayıda inançsızı, hem erkek hem kadın, ellerine geçirdiler, bunları ya öldürdüler ya da kul olarak aldılar.
diye yazması, şehirlilerinin bazılarının Haçlılar tarafından köle olarak alınmasını Haçlıların insaflı davrandıkları olarak yorumlanmaktadır. Yine aynı yazarın
[Liderlerimiz] bütün şehir ölü Arap cesetleri ile dolu olup bunların şehri fena kokuttukları için bütün ölü [Arap] cesetlerinin şehirden dışarı atılmasını emrettiler ve böylece hayatta kalan Araplar bütün cesetleri şehrin çıkış kapılarına sürüklediler ve oralarda sanki yüksek evler gibi yığınlar yaptılar. İnançsız kişilerin bu kadar büyük katliamını hiç kimse görmüş duymuş değildi. Yakılan ölü cesetleri sanki piramitler gibi yığılmıştı. Kaç kişinin öldürülmüş olduğunu Allah'tan başka kimse bilemez.
diye yazmasından ölüleri sürükleyenler Arap oldukları dolayısıyla bundan her Arap'ın öldürülmediği sonucunu çıkartırlar. Bu arada piramitler gibi ölü yığınları; bu piramitlere ölü sürükleyenlerin Hristiyan Arap olabileceği olasılığı gibi ayrıntılar unutturulmak istenip her Müslümanın öldürülmediğine dair bir netice çıkarmaktadır.[3]
Bazı yazarlar Ortodoks Hristiyanların da öldürüldüğünü yazmakla beraber Ortodoks Hristiyanların Kudüs fethi katliam günlerinden sonra da şehirde bulunduğuna dair belgeler bulunmaktadır. Mesela Haçlıların "Kutsal Mezar Kilisesi (Kıyamet Kilisesi)" içinde yüzyıllardır dinsel görev sağlayan doğulu Hristiyan (Rum, Gürcü, Ermeni, Kopt, Suriyeli vb.) papaz ve keşişleri oradan attıkları gerçeği bunların katliama uğramadığına delil kabul edilmektedir. Fakat bu aşırı fanatik Katolik Haçlı tutumu hakkında tenkit bulunmamaktadır. Bu fanatik tutuma direnmek isteyen Doğulu papazlar bu kilisede bulunan "Gerçek İstavroz"'un sakladığı yeri önce ifşa etmemişlerdir. Tüm Hristiyanlar için kutsal olan bu eşyayı korumakla görevli Doğulu papazlar bunun üzerine Katolik Hristiyan Haçlılar tarafından işkenceye tabi tutulmuşlar ve ancak bu işkenceden sonra kutsal kalıntı Haçlı Katolik Hristiyanlar eline geçmiştir.[3]
Sonuç olarak, Kudüs'ün Haçlılar tarafından fethinin ilk sonucunun şehir Müslüman ve Yahudi halkının büyük bir vahşetle öldürülmesi olduğu saklanamayacak bir tarihî gerçek olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Kaç kişinin öldürüldüğünü ve bunların nasıl öldürüldüğünün dökümünü tahmin etmek için belgesel birincil kaynak bulunmamaktadır. Fakat XI. yüzyılın hiçbir olayı için de birincil, ayrıntılı, inandırıcı belgesel kaynak bulunmamaktadır.
Bu sırada komutan İftikar El-Devle Askelon'a çekilmiştir. Vezir Afdal Şahensah komutasında bir ordu toplamaya başlamıştır. Fatımî ve çeşitli Müslüman ülkelerinden toplam 20.000-50.000 asker toplandı. 5 Ağustos'ta Fatımî elçisi Haçlılara giderek, Kudüs ve Filistini Fatımîler'e teslim etmesini bildirdi. Ancak Haçlı komutanları bunu kabul etmediler. Godferei önderliğinde Haçlı ordusu Askelon'a saldırıya geçtiler. Fatımî veziri böyle bir saldırıyı hiç beklememekteydi. Hazırlıksız yakalanan Fatımî ordusu savaşı kaybetti ve Vezir Mısır'a kaçtı. Böylece Fatımîler, Kudüs ve Filistin'in Haçlılara ait olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar.[3]